Canakkale Savasi 1
Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI
Birinci Dünya Savaşı öncesi Osmanlı Devleti siyasal ve ekonomik bakımdan zor durumdaydı. Dıştan gelen saldırgan politik müdahalelere ilave olarak son yıllardaki savaşlar, iç isyanlar ve millî kaynakların tükenmesi, 'Hasta adam' diye nitelendirilmesine neden oluyor, her teşebbüsüne müdahale edildiği gibi, mevcut kapitülasyonlarla varlığı sömürülüyordu. Alman Genel Kurmayı sanayileşmiş, dünya pamuk pazarlarını ele geçirmiş İngiltere'yi yakalamak için '5B' planı yapmıştı. Bu plan: 'Berlin, Belgrat, Bosfor, Bağdat, Bombay'ı kapsayan ve sırasıyla bu B harfi ile başlayan şehirleri kazanarak Bombay'a, pamuk ülkesi Hindistan'a ulaşmayı hedef seçmişti. İttihat ve Terakki, Alman 5B planının gönüllü dişlisi oldu. Devletimiz cehalete teslim edildi. Enver Bey, Cemal Bey birbirlerine vekalet ederken birbirlerini paşa yaptılar. Almanya, Baltık-Türk Boğazları-Basra ekseninde kuracağı bir hatla, Akdeniz ve Hint Okyanusu'na çıkmak istiyor, Osmanlı Devleti'ni, Hint Denizi ve Asya'ya ulaştıran bir köprü olarak görüyordu. 0 yıllar Rusya tam bir sosyal buhran içerisindeydi. Almanlar Rus Marksistlerini finanse ediyor, özellikle Lenin Alman altınlarıyla oynayarak Rusya'daki komünist darbeyi planlıyordu. Buna karşı Fransa ve İngiltere Rusya'ya yardım ederek güç vermeye çalışıyordu. Çünkü Rus ordusu ihtiyacı olan malzeme ve silahtan mahrum bulunuyordu. İngilizlerin kaygısı ise, kuzey ve batıdan gelecek muhtemel tehditlere karşı Boğazların korunması ve kapalı tutulması konusundaki istekleri idi. Fransızlar da, İngilizlerin yanında olduğu gibi, Suriye ve Anadolu'nun güneydoğusuna göz dikmişlerdi. Yüzbinlerce insanın hayatına mal olan böyle muazzam bir savaşa Türkiye'nin katılmasında adeta birinci derecede rol oynayan İttihat ve Terakki Hükümetinin tutumu, savaşının sonunda 'vatana ihanet olarak' değerlendirilmiştir . Savaş sonrası, bu felaketin sorumlu ve suçlularını ortaya çıkarmak için işgal kuvvetleri bir çok tahkikat komisyonları ve mahkemeler oluşturdular. Birinci Dünya Savaşı'ndaki Çanakkale Cephesi, İngiliz ve Fransızların Osmanlı başkenti İstanbul'u ele geçirmek niyetinden dolayı açılmıştır. Böylece müttefikleri olan Rusya'ya Boğazlar yoluyla lojistik yardım sağlamayı, Osmanlı başkentini ele geçirerek Osmanlı'yı Almanya'dan ayırmayı ve Almanya'yı yalnız bırakmayı, henüz savaşa girmemiş Bulgaristan'ı da kendi yanlarına çekmeyi düşünmüşlerdi. Bu amaçla, önce donanmaları ile Çanakkale Boğazı'nı açmayı ve arkadan getirecekleri kara birlikleri ile İstanbul'u ele geçirmeyi planladılar. Türkiye'nin Almanya yanında savaşa girmesi, Kanal harekâtı, Boğaz kalelerinin bombardıman edilmesi ve Gelibolu Yarımadası'na çıkarma yapılacağı belli olunca Kahire, Sydney, Melburn, Wellington ve Londra gibi büyük şehirlerde yayınlanan bazı gazetelerde birden bire şu haberler yayılmaya başladı : 'Türkler Hırıstiyanları toptan öldürüyor. Kadınlara tecavüz ediliyor. Türk askerleri, savaş esirlerine çok kötü işkenceler uyguluyor..' Ancak kısa bir süre sonra tüm bu haberlerin, 'Atina, Selanik' ya da, 'İstanbul'daki güvenilir gizli kaynaklara' dayandırıldığı ortaya çıkınca, olayın aslı anlaşılacaktır. Kısacası bizim 'Komşu, Yunanistan', tıpkı günümüzde olduğu gibi, Türkiye aleyhine propaganda yaparak Avrupa ve Yeni Zelanda kamuoylarını etkileyip, Türklere karşı olumsuz düşünce ve yargıların gelişmesi için çaba harcıyordu . Şüphesiz bu haberler, Gelibolu'ya yollanacaklarını ve Türklerle çarpışacaklarını öğrenen Anzaklar ve özellikle de geride bıraktıkları aileleri üzerinde etkiler yapıp Türkler aleyhine olumsuz yargıların gelişmesine yol açıyordu. İngiliz binbaşı H. M. Alexandr da, 24 Nisan 1915 çıkarması öncesindeki son geceyi, Anzakların ruh halini ve gemilerin bir bayram şenliği içinde Mondros limanından ayrılırken nasıl uğurlandığını şöyle anlatıyor : '... Fransız ve İngiliz gemileri birbirinin yanından geçerken, özellikle çok nazik bir şekilde selamlaşıyorlardı. Ne de olsa ortak bir harekâta girişiyorlardı. Taraflar birbirinin değerlerini takdir etmeyi öğreneceklerdi. İngiliz gemileri geçerken baktım, birinin yan tarafına ve büyük harflerle şöyle yazılmıştı : 'Önce İstanbul'a, Sonra Haremlere Hücum ! ' . Çanakkale Cephesinin Açılma Nedenleri Bilindiği üzere Birinci Dünya Savaşının en yoğun çarpışmaları, Çanakkale Boğazı'nda cereyan etmiştir. Çanakkale Savaşlarına, işgal kuvvetlerini oluşturan askerler şu ülkelerden gelmişti : İngiltere, İrlanda, İskoçya, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, Fransa, Sudan, Somali, Senegal, Cezayir, Mısır, Hindistan, Nepal, Filistin'den Yahudiler ve Ruslar.. Osmanlı Devleti safında ise, Alman teknik danışman ve subayları yanısıra, Yemen, Kerkük, Sivas, Adana, Tunceli, Edirne, Bursa, Bitlis, Rize, Ankara .. gibi ülkenin dört bir yanından gelen insanlar vardı. Bu yönüyle Çanakkale savaşları, daracık bir yarımadada, göğüs göğüse ve sekiz ay süren tam bir uluslar savaşıdır. Bu savaşlar, Türkler için meşru bir savunma, karşı taraf için tam manasıyla bir çıkmazdı. Çünkü İtilaf Devletleri cephesinde İngiltere ve Fransa kanadının, Rusya kanadı ile bir bağlantısı yoktu. Birbirinden ayrılmış olarak kalan bu iki müttefik grup arasında birleşmeyi sağlamak için en esaslı çare Osmanlı Hükümeti'nin daha tarafsız iken kapatmış olduğu Çanakkale Boğazı'nı ve onu müteakip de İstanbul Boğazı'nı zorlamaktı. Osmanlı İmparatorluğu'nun katılmasıyla geniş bir cepheye yayılan savaş bütün şiddetiyle sürmekteydi. Kendi için kolay bir düşman saydığı Osmanlı İmparatorluğu'nun Kafkas Cephesindeki direnişi, Rusya'yı son derece telaşa düşürmüştü. 19 Ağustos 1914'te Osmanlı Devleti'nin henüz tarafsız bulunduğu sırada Yunan Hükümeti, kuvvetlerini İngiltere'nin emrine vermek suretiyle bir Çanakkale cephesinin açılmasını teklif etti. İngiltere, başlangıçta bunu uygun bulduysa da, böyle bir hareketin Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesini çabuklaştıracağını, bunu Bulgaristan'n izleyeceğini, diğer Balkan devletlerinin aralarındaki anlaşmazlığı düşünen İngiltere, Yunan teklifini uygun bulmadı. Ancak Rusların içinde bulunduğu siyasal ve ekonomik sorunlar, bunların yanısıra Kafkas Cephesindeki Osmanlı taarruzunun önemli bir gelişme kaydetmesi, müttefiklerini hayli düşündürüyordu. Asıl yardım Çanakkale ve Baltık Denizi yoluyla olabilirdi. Öncelikle Çanakkale geçilerek Rusya'ya yardım eli uzatılacak, diğer yandan İstanbul düşünce, Osmanlı İmparatorluğu zayıflayacak , böylece Almanya erken bir yenilgiye mahrum edilecekti. İşte İngiltere-Fransa, sanayi ve açık deniz pazarları ile Rusya'yı birleştirecek tek yol Çanakkale ve İstanbul Boğazlarından geçiyordu. Bu kapıların başında ise vatan savunmasından başka bir düşüncesi olmayan Türk askeri bulunuyordu. Çanakkale savaşlarını iki kısımda ele almak mümkündür. Birincisi Çanakkale ve İstanbul Boğazını donanma ile geçmek isteyen İtilaf Devletlerinin başlattığı 'Deniz Savaşları', İkincisi ise, denizde harekâtında başarılı olmayan düşmanın Nisan ayında başlattığı 'Kara Savaşları' ydı. DENİZ SAVAŞLARI İtilaf Devletleri, bilhassa kilit adam olarak görülen Winston Churchill'in İngiltere Harp Meclisinde 25 Kasım 1914'te gündeme getirdiği Çanakkale Boğazını donanma ile geçme fikrini ortaya atarken gayesi, müttefiki Rusya'nın sıkışık durumunu kurtarmak, Osmanlı Devleti'ni saf dışı bırakmaktı. Ancak kağıt üzerinde zaferi bekleyen Churchill'in tek düşünmediği nokta Türk askerinin vatanı için can vermenin kutsallığını unutması olmuştur. Bu çerçevede İtilaf Devletleri donanmaları 3 Kasım 1914'te kısa bir hücum başlatmış, Türk savunma gücünü ölçmek istemişlerdir. Nihayet 13 Ocak 1915 tarihinde Londra'da toplanan İngiliz savaş meclisi, Çanakkale Boğazı'nın denizden donanma kuvvetiyle zorlanıp geçilmesine karar verdi. Bu aşamada her iki tarafın deniz gücünü ortaya koymaya çalışalım : Türk Deniz Gücü : Osmanlı Devleti I. Dünya Harbine girmeden önce paraları peşin verildiği halde İngiltere'ye ısmarladığı gemileri alamamıştı. Bunlar : Sultan Osman-ı Evvel ve Reşadiye zırhlıları idi. Çeşitli çapta topları ve 22 mil süratleri ile üstün vasıflara sahip olan bu savaş gemilerinin Osmanlı deniz kuvvetlerinde yer almayışı bu muharebelerde eksikliğini hissettirmiştir. Çanakkale Boğazı, savunmaya elverişli bir yapıya sahip olmasına rağmen savunma düzeni açısından çok yetersizdi. Ağır top mevzileri toprak ve taştandı. Ayrıca topların çoğu kısa menzilli ve eski idi. Cephane sınırlıydı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Çanakkale müstahkem mevki kumandanlığına getirilen Miralay Cevat (Çobanlı Paşa) Bey gerekli hazırlıkları süratle tamamlamaya çalışıyordu. 1914-1918 tarihleri arasında Osmanlı deniz kuvvetlerinde muharebe gemisi, 4 kruvazör, 2 torpido, 8 muhrip, 10 torpido botu, 18 gambot ve 17 çeşitli gemi ile toplam 62 adet idi. Buna karşı İtilaf Devletlerinden İngiltere'nin irili ufaklı toplam 101 gemisi, Fransa'nın 33 gemisi ve ayrıca Rusların da 41 gemisi bulunuyordu. Bu durumdan da anlaşılacağı gibi, Türk deniz gücü çok zayıftı. Nihayet, Çanakkale Boğazı toplanmaya başlayan önünde İngiliz ve Fransız filoları Limni, İmroz, Tenedos adalarını kendilerine üs yaptılar. Düşman savaş gemilerinin top atışları, başlangıçta Çanakkale Boğazı'nı kapayan Kumkale ve Seddülbahir bataryalarını yok etmek amacını güdüyordu. Bu sırada doğal olarak savaş gemilerinin uzun menzilli topları, eski ve kısa menzilli Türk kıyı bataryalarının etki alanı dışında kalıyor ve bunların atışlarından zarar görmüyordu. Bu çatışmalarda iki tarafın kullandığı araçlar çok farklı olduğundan, sonuç önceden belliydi. Atışlar kısa süre devam ettikten sonra, Türk kıyı bataryaları ve istihkâmları bir yıkıntı durumuna geldi. İşte 3 Kasım 1914'te başlayan saldırı ancak 19 Şubatta ciddileşti. Amiral Carden idaresinde 12 parçalık bir filo taarruza başlamış, akşama kadar süren bu saldırıda Türklerin giriş tahkimatı ateş yağmuruna tutulmuştur. Ertuğrul ve Orhaniye tabyaları, menzilleri dışındaki mesafeden şiddetli bir bombardıman altına alındı. Bu saldırıda yaklaşık 1100 top mermisi maruz kalan Türk siperleri, ayrıca havadan uçaklarla bombalandı. İkinci saldırı ise 25 Şubat 1915'te başladı. 8 İngiliz ve 4 Fransız muharebe gemisinin yoğun ateşi sonucu Türk tabyaları susmuş, Türk askeri geri çekilmek zorunda kalmıştır. Buna karşılık Ertuğrul tabyasının bir mermisi Fransızlar'ın 'Vengeance' zırhlısının arka tarafına indi. Türk topları, başta Agamemnon zırhlısı olmak üzere diğerlerini yaralayıp püskürtmüş olsa da, İngilizler bunu bir zafer gibi kabul etmişler ve artık Boğazlar'ı rahatça geçebileceklerini düşünmüşlerdir. Fakat tam bu sırada Türk tabyalarının isabetli atışları ve Barbaros ile Turgut Reis rıhlılarının cesaretli müdahaleleri ile İngilizlerin ünlü Agamemnon ve Goliath yara alarak geri çekilmiştir. Türk topçusu görevini büyük bir başarı ile sürdürerek isabetli atışlarına devam ediyordu. Bunun üzerine daha fazla ileriye geçemeyen düşman zırhlıları geri çekilmek zorunda kalmıştır. Düşmanın birkaç kere karaya asker çıkararak Seddülbahir'i baskınla ele geçirme girişimi başarıya ulaşmadı. Çünkü ağır bombardımanlara rağmen bir miktar Türk askeri mermilerin yetişemediği yerlerde kalıyor ve karaya çıkanları geri püskürtüyordu. 2 Mart 1915 günü yeniden saldırıya geçen düşman zırhlılarından 'Conwallis' zırhlısı aldığı ağır bir isabet yüzünden savaştan çekildi. Bu sırada 'Barbaros' zırhlımız da endirekt atışlar yaparak düşman donanmasının en güçlü zırhlısı olan 'Queen Elizabeth' i dövmeye başladı. Bu isabetli darbelere daha fazla dayanamayan İngiliz zırhlısı da geri çekilmek zorunda kaldı. Çağın en güçlü savaş gemilerinden oluşan düşman devletler donanması bütün gücüyle Çanakkale Boğazı'na yüklenmeye hazır durumda beklerken mayın-arama tarama gemileri de Boğaz ağzındaki mayınları temizlemekle meşguldüler. Bu sırada Almanya'dan Edirne'ye trenle ve oradan da güçlükle 2 Mart 1915 günü Çanakkale'ye getirilmiş olan 26 mayın, 7 Martı 8 Marta bağlayan gece küçük Nusret'in güvertesine yüklenmişti. İki gün önce kalp krizi geçiren Nusret'in komutanı yüzbaşı Hakkı Bey, sağlığı nedeniyle yerine bir başkasını görevlendirmeyi öneren Çanakkale müstahkem mevki komutanı Albay Esat Bey'in ısrarlarına rağmen harbin ve ülkenin sorumluluğunu omuzlarında hissederek Nara Burnu'ndan hareket eti. Gecenin zifiri karalığından yararlanan Nusret kalan son 26 mayını Boğaza döktü. Son mayının döküldüğü komutana rapor edilmişti ki, bu ulvî duygu ve manevi sorumluluğun yerine getirilmesiyle oluşan heyecana daha fazla dayanamayan yüzbaşı Hakkı Bey'in vatan için çarpan kalbi durdu. Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır. Tüm hazırlıklarını tamamladığına kanat getiren düşman donanması 17 Mart günü toplu saldırıya geçmiştir. Dünyanın en büyük ve güçlü savaş gemileri Türk tabyalarını cehennemi bir top ateşine tutmaya başlamıştır. Birleşik donanmanın 622 topuna karşılık Türk topçusunun 179 topu bulunduğu bu muharebede düşmanın atış menzili uzun olmasına mukabil Türk topçusunun toplarının kısa menzilli ve eski tip olması düşmana büyük avantajlar sağlamıştır. Türk topçusunun isabetli atışları ve Nusret mayın gemisinin döşemiş olduğu mayınlara çarpan birçok düşman zırhlısı ağır yaralar alarak saf dışı kalmışlardır. En ağır kayıp ise Bouvette olmuş 650 asker gemileriyle birlikte Boğazın karanlık sularına gömülmüşlerdir. Gün boyunca süren çarpışmalar neticesinde savaş gücünün 1/3 ünü kaybeden düşman donanması geri çekilmek zorunda kalmıştır. 9 Mart'taki savaşlar sırasında 'Lord Nelson' ve 'Bouvet' zırhlıları da Hamidiye tabyasından ağır isabetler alarak savaş meydanını terk ediyordu. 18 Mart 1915 Perşembe saat 10 sularında 18 zırhlı ve kruvazör, torpidobot ve mayın tarama gemilerinden oluşan İtilaf devletleri donanması Boğaz'a girdi. Vice Amiral de Robeck'in emrindeki donanma gemilerinden 'Triumph' zırhlısının ilk salvosuyla savaş başladı. Bunu 'Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson, Inflexible' izledi. Albay Wehrle'nin raporuna göre, bu saldırıya 16 büyük savaş gemisi katılmıştır. Bunlar ilk sıra halinde Boğaz'a girmişler ve Boğaz Müstahkem Mevkii tabyalarını sabah saat 10.30'dan başlayarak akşamın 7.00'sine kadar bombardıman etmişlerdi. Sahil bataryaları, düşmanın bu cehennemi ateşine karşı cansiperane bir savunma yapmaya başladı. Şu Boğaz Harbi nedir ? Var mı ki dünyada eşi ? En kesif orduların yükleniyor derdi beşi, Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya Bu sırada toplarını açık ve savunmasız Çanakkale kasabasına çeviren Queen Elizabeth burasını yakıp yıktı. Türk siperleri ağır bombardıman altında birbiri ardına sarsılıyordu. Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer O ne müthiş tipidir, savrulur enkâz-ı beşer Yeni komutan, İngiliz amirali de Robeck, Türk savunmasının artık gücünü yitirdiğine ve kesin darbenin indirilme zamanın geldiğine karar vererek Fransız filosuna hücum emrini verdi. Birden Hamidiye ve Mecidiye tabyalarıyla, Baykuş ve Dardanos istihkâmları Fransız zırhlılarını ateş altına aldı. Aynı anda ağır bir isabet alan İngilizlerin 'Inflexible' zırhlısı geri çekildi. Hamidiye tabyasından üst üste birkaç salvo yiyerek sarsılan Bouvet, Nusret mayın gemisinin döktüğü mayınlardan birine çarparak battı. Biraz sonra 'Irresistible' da aynı akibete uğradı. Onun yarımına koşan 'Ocean' da Boğazın sularına gömüldü. Bir süre sonra mayına çarpan Inflexible zırhlısı İmroz açıklarında karaya oturdu. Cephaneliklerinden biri isabet alan 'Suffren' infilak ederek saf dışı kaldı. Bu muazzam çarpışmadan iki ay sonra 13 Mayıs 1915'te 'Muavenet-i Millîye' destroyeri İngilizlerin ünlü 'Goliath' zırhlısını batıracak, müttefiğimiz olan Alman denizaltıları da aynı ayın 25. Günü 'Triumph ve Majestic' zırhlılarını deniz dibine yollayacaklardı. Bu büyük yenilgi üzerine düşman donanması geri çekilmek zorunda kalacaktı . Sonuçta 18 mart zaferi, Türk askerinin, Türk topçusunun, mayın filosunun cesaret, azim ve şecaatinin ortak bir eseri olmuştur. Bu arada Muavenet-i Milliye Muhribi, Goliath zırhlısını batırdı. Yüzbaşı Ahmet Bey, gösterdiği cüretle denizcilik tarihine geçmiştir. İngiltere ve Fransa'nın dört denizaltısı,üç büyük zırhlı ve küçük gemileri battı. Büyük miktarda cephane harcamasına rağmen, düşman filosun fazla bir başarı elde edemedi. Kanlı savaşlar sonunda tabya ve bataryalardaki şehit sayısı, Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat Bey'in raporuna göre 200'ü geçmiyordu. Buna karşılık düşman zayiatı ciddi ve ağırdı. Albay Wehrle ve emrindeki komutanların gözetlemelerine göre Bouvet, Irresistible ve Ocean zırhlıları batmış, pek çok savaş gemisi de yaralanmıştı. Kurtarma çalışmalarına katılan pek çok savaş gemisi de batırılmıştı. Özellikle Hamidiye Tabyası'nın Yüzbaşı Vassidla komutasındaki atışları çok etkili olmuştu. Türkiye'de torpil uzmanı olarak çalışan Üsteğmen Ceehel'in Erenköy Körfezi'ne 18 Mart'tan az önce yerleştirdiği mayınların da bu sonuçta rolü olsa gerektir. Bunun üzerine düşman filosu geri çekilmek ve bu girişimden vazgeçmek zorunda kaldı. 18 Mart, Çanakkale Müstahkem Mevki ve Boğaz Komutanlığı için bir onur günüdür ve öyle kalacaktır. Düşman, filo zorlamasıyla bu boğazı geçmeye bir daha girişmedi. Çanakkale müstahkem mevki Kumandanı Cevad Paşa'ya bu büyük zafer üzerine '18 Mart kahramanı' ünvanı verildi KARA SAVAŞLARI : İtilaf Devletleri deniz harekâtında uğradıkları büyük yenilgi üzerine, karadan taarruza geçerek 'Eceâbad' yarımadasını istila suretiyle Boğaz savunma mevzilerini düşürüp, donanmalarına deniz yolunu açmaya karar verdiler. Bu maksatla Akdeniz Birleşik kuvvetleri başkumandanlığına tayin edilen Ian Hamilton, Amiral Michael de Robeck'le görüşerek kara taarruzuna kara verdi. Bu harekât için 75.000 kişilik beş tümen ayıran İtilaf Devletleri, donanmalarını da 65'ten 95 parçaya çıkardılar. Osmanlı Devleti ise, düşmanın kara harekâtına girişeceğini sezmiş bulunduğundan 5. Orduyu kurmuş, komutanlığına da Alman generali Liman Von Sanders'i tayin etmişti. İşte bu ordunun 19. Tümen komutanlığına da yarbay Mustafa Kemal (Atatürk) Bey getirilmişti. Osmanlı ordusunun kara kuvvetleri başlangıçta 2 tümen iken, şiddetli saldırılar karşısında mevcudu 6 tümen ve bir süvari tugayına çıkarılmıştı. Deniz ve kale komutanlığına da Amiral Von Usedom tayin edildi. İtilaf Devletleri ise, önceleri mevcut küçük birliklerinin sayısını 500 bin askere kadar çıkarmışlardı. Bunların 400 bini İngiliz, 70 bini Fransız, geri kalanı da Avustralya, Yeni Zelanda ve Hint askerleri idi. Gece yapılması kararlaştırılan çıkarmanın tarihi de 25 Nisan olarak belirlendi. Nihayet hazırlıklarını tamamlayan düşman kuvvetleri Boğazın en dar yeri olan 'Seddülbahir' bölgesine çıkarma harekâtına başladı. Çok üstün ateş gücüne sahip düşmanın cehennemi bombardımanı karşısında, Türk tabyaları bir müddet sustu. Fakat birden hemen kıyıya yakın, denizdeki düşman toplarının dövemeyeceği kadar yakın bir tepenin ardından bir yaylım ateşi başladı. Bu, ilk çıkartma yapan düşmanın üç alayına, yani yaklaşık 6000 kişiye karşı 63 neferiyle karşı koyan Ezineli Yahya Çavuş bataryası idi. Düşman komutanına, 'Burası tam teçhizatlı bir tümenle korunuyor, buradan çıkartma yapmak, daha binlerce erimizin ölümüne neden olur, başka bir çıkış yeri arayalım' kararını verdiren bu insan üstü güçle yapılan direniş, sadece Yahya Çavuş ve 63 erinin eseriydi. Dünyada hiç bir insan, ölümünü düşmana bu kadar pahalı ödetmemiştir. Aziz hatıralarına dikilen anıtın kitabesinde şu satırlar yer almaktadır : Bir kahraman takım ve de çavuştular Tam üç alayla burada gönülden vuruştular. Düşman tümen sanırdı, bu bir avuç askeri Allah'ı arzu ettiler, akşama kavuştular Arıburnu Çıkarması ve Conkbayırı Savaşı : Beşinci ordu komutanı Liman Von Sanders Paşa, çıkarmanın Saroz Körfezi kıyılarına yapılacağını düşünüyordu. Yarbay Mustafa Kemal Bey ise, çok isabetli bir sezgi ile çıkarmanın Arıburnu'na yapılacağını tahmin etmiş ve komutanlarını uyarmıştı. 24-25 Nisanda Arıburnu çıkarması yapıldığı zaman, buradaki Türk birliklerinin sadece bir gözetleme bölüğü vardı. Bunlar cephaneleri bitene kadar çok üstün kuvvetlerle çarpıştıktan sonra çekildiler. Düşmanın amacı, yarımadanın en yüksek ve stratejik önemi olan Kocaçimen tepesini ele geçirmekti. Bunu başardıkları takdirde Boğaz savunma sistemi çökebilirdi. İşte bu son derece kritik anda, 19. Tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemal Bey, asıl tehlikenin nerede olduğunu anlamış, ihtiyatta bulunmasına rağmen, inisiyatif kullanarak Kocaçimen Tepesi yönünde hemen harekete geçti. Liman Von Sanders Paşa ise, Mustafa Kemal Bey'in kuzeye hareket etmesini emrediyordu. İşte Çanakkale harekâtının dönüm noktası bu andı. Mustafa Kemal Bey, ya emri uygulayacak ve general Hamilton'un planı başarı kazanacaktı, ya da emirlerin dışına çıkıp, inisiyatif kullanarak kendi yönünde hareket edecekti. Mustafa Kemal, çekilmekte olan gözetleme birliklerini durdurup düşmana karşı vaziyet aldırarak Anzakları durdurdu. Aynı anda 19. Tümene bağlı 57. Piyade alayını derhal o bölgeye kaydırdı. Karaya çıkan düşman 8 taburdan fazladır. Mustafa Kemal Bey'in elinde bu kadar kuvvet yoktur. Fakat derhal süngü taktırır. Bir dakika sonra orada tarihi taarruz emrini verir. '- Size ben taarruz emretmiyorum , ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimizi başka kuvvetler ve başka kumandanlar alabilir.' Nihayet şiddetli Türk taarruzuyla başlayan kanlı çarpışmaların sonunda düşman kıyıdaki son sırtlara kadar geri püskürtüldü. Bu savaşta en sıkışık anda ilk taarruza geçen 57. Alaydır. Onlardan bu gök kubbede bâki kalan bir hoş sadadır. Çünkü Çanakkale Savaşı'nda 57. Alayın tamamı şehit düşmüştür. Düşmanın kaybı ise 20.000 in üstündedir. Anafartalar Çıkarması Boğazı geçemeyen düşman kuvvetleri, verdikleri büyük kayıplar yüzünden savaştan vazgeçmeyi düşünmeye başlamışlardı. Ancak bu karar Dünya Savaşının sonucunu etkileyebileceğinden harekâtın canlandırılmasına karar verildi. 6 Ağustos 1915 gecesi İngiliz ve Fransız kuvvetleri Anafartalar bölgesine çıkarma yapmaya başladılar. Esad Paşa, Arıburnu kesimi, Kuzey Grubunun başında bulunuyordu. Anafartalar'daki Tümenler Grup Kumandanlığını ise Yarbay Mustafa Kemal üzerine aldı. Güney Grubunun başında da Esad Paşa'nın kardeşi Vehip Paşa bulunuyordu. Bu iki kesimde de aylarca devam eden çok şiddetli çarpışmalar oldu. Bu yeni düşmana karşı koymak için Saroz mıntıkasında bulunan Miralay Fevzi Bey komutasındaki 7. Ve 12. Tümenler getirildi. Fakat Fevzi Bey, bir gün önce kıtaların 40 kilometrenin üstünde yol yürümesi nedeniyle taarruzu 9 Ağustos gününe erteledi. Liman Von Sanders Paşa, hemen geceden hücuma geçilmesini emrettiyse de, Fevzi Bey, askerin çok yorgun ve dağınık bir halde bulunduğundan bahisle, geceleyin toplayıp dinlendirmek ve sabahleyin taarruza geçmek için izin istedi. Bunun üzerine Liman Paşa, Fevzi Bey'i görevden alarak yerine Mustafa Kemal Bey'i getirdi. Mustafa Kemal Bey, derhal tertibat alarak, gerekli emirleri verdi. Bu kumanda değişikliği son derece isabetli olmuş ve ertesi sabah yaptığı mukabil taarruzla düşmanı âdeta olduğu yere mıhlamıştır. O'nun sabaha karşı başlattığı âni taarruz karşısında düşman silahlarını bile kullanmaya vakit bulamadan ezilmiştir. İstediği sonucu almış olan Mustafa Kemal Bey, saldırıyı durdurup, birliklerini Conkbayırı ve Şahin Tepe'ye yerleştirdikten sonra, 16 Ağustos'ta Anafartalar'ın sağ yanından yapılan tehlikeli bir taarruzu da durdurmayı başardı. Böylece düşman 21 Ağustos'ta yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldı. 7 Kasım 1915 tarihinde de Çanakkale'den tamamen çekilme kararı alan İtilaf Devletleri, 134.000 insan, 393 ton ve 500 hayvandan oluşan kuvvetini büyük bir ustalıkla aşamalı olarak geri çekmeyi başardı. Gelibolu Yarımadası üzerindeki düşman kuvvetleri 19/20 Aralık 1915 gecesi Anafartalar ve Arıburnu cephesinden, 8/9 Ocak 1916 gecesi de Seddülbahir'den çekilip gittiler. Bu harekât, İtilaf kuvvetlerinin yapmış oldukları ilk ve son başarılı harekât olmuştur. 134.000 asker geri çekilirken, 205.000 İngiliz, 47.000 Fransız askeri hayatını kaybetmişti. Türk birliklerinin kaybı ise 251.300 olarak verilmesine karşılık ATESE arşivi bilgilerine göre 306.882 dir. S O N U Ç İtilaf Devletleri'nin büyük bir hezimete uğramasıyla sonuçlanan Çanakkale Savaşları üzerine yapılan araştırmalarda, bütün dünyanın üzerinde ittifakla birleştikleri esas konu, Türk askerinin mükemmel bir idare altında gösterdiği emsalsiz müdafaa kabiliyetidir. Çanakkale geçilemeyince, bu büyük savaş bir yıpranma savaşı şeklini almış ve iki yıl daha devam etmiştir. Avrupa'nın ekonomi, sanayi ve birçok konudaki dünyaya nispeten var olan büyük üstünlüğü darbe yemiş, sömürgelerdeki halkların millî benlikleri harekete geçmeye başlamıştır. Asya ve Afrika'daki, sömürgelerinde yaşayan Müslüman uluslara, bu zaferle bağımsızlık ve özgürlük tohumları atılmıştır. Şüphesiz Çanakkale'de Türk askerinin kazandığı bu zafer yalnız Türk milleti için değil, yokluk ve esaret altında yaşayan diğer mazlum milletler için de kurtuluş umudu olmuş, mücadelelerini kamçılamıştır. Bu da ileride, dünya siyasal haritasının şeklini değiştirecek gelişmelere neden olmuştur. İngilizlerin gururunu kırmayı, İngiltere ve Fransa gibi iki büyük devleti tek başına, müttefiki Almanya'dan yardım almadan yenmeyi başaran, arkasından da dünya siyasal haritasının değişmesine neden olan Türk ulusudur. İşte Çanakkale Zaferi bunun için önemlidir. Çanakkale Savaşları nedeniyle, Irak ve Filistin cephelerinde 1 milyona yakın İngiliz ve Fransız askeri, müttefik devletlerin ana cephelerinden uzak tutulmuştur. Yunanistan, Romanya ve İtalya'nın savaşa girmeleri geciktirilmiş ve Bulgarlar'ın müttefik devletler tarafında savaşa katılması sağlanmıştır. Ayrıca 18 Mart 1915'te kazanılan Türk zaferi ve bu zaferi takip eden aylarda kara savaşlarında da İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin mağlûb olması, ekonomik ve siyasal buhran içinde olan Rus Çarlığı'nın yıkılmasına ve Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı'ndaki büyük bir engelin ortadan kalkmasına neden olmuştur. Yani bir bakıma Türk Kurtuluş Savaşı Çanakkale'de kazanılmıştır. Çanakkale'de İtilaf Devletleri başarılı olup da Rusya yolu açılmış olsaydı, Rusya Karadeniz yoluyla büyük lojistik desteğe kavuşarak tarafsız Balkan Devletlerini zorunlu olarak kendi tarafına çekecekti. Böyle bir durumun ortaya çıkmasıyla savaş önceden bitebilir ve belki de bugün Avrupa haritası daha farklı olabilirdi. Deniz kuvvetleri açısından, Karadeniz'de Yavuz ve Midilli'nin Türk donanmasına katılmaları ile oluşturulmaya çalışılan kuvvet dengesi, Rusların sahip oldukları güçlü, fakat karaya bağımlı donanmaları ile Boğazlara yönelik harekât girişimlerini caydırmıştır. Böylece Osmanlı İmparatorluğu, iki cephede birden savaşmaktan kurtularak, kara kuvvetlerini Çanakkale'de toplama imkânı bulmuştur.